GEÇMİŞİN HAYKIRIŞLARI
Soğuk bir gündü. Öyle bir soğuk ki, nefesler
havada donuyor, pencere kenarları buz tutuyordu. Küçük ısıtıcının çıtırtıları
eşliğinde, çocuk masasına oturmuş, matematik formüllerini tekrar ediyordu.
Pencereden baktığında yağan karın ihtişamı içini ısıtmıştı. Kar taneleri,
gecenin karanlığında sokak lambalarının ışığı altında dans ediyordu.
Üniversite sınavına hazırlanıyordu çocuk. Ya da
belki artık ona çocuk demek doğru değildi. On sekiz yaşındaydı, reşitti, ama
hayatın gerçekleriyle henüz tam olarak yüzleşmemiş olması onu hala bir çocuk
yapıyordu kendi gözünde. Gözleri yorgunluktan kızarmış, elleri sürekli titrer
hale gelmişti. Sabahları okul, akşamları dershane, geceleri ise bitirilmesi
gereken test kitapları... Hayat denen bu sistemsel çarkta her orta ve düşük
gelirli bireylerin çocukları gibi o da ekonomik bağımsızlık için savaşıyordu.
Ailesi, ona "doktor ol" veya
"mühendis ol" demiyordu. "Sadece bir diploması olsun, karnını
doyursun" diyorlardı. Babasının fabrikada işçi olarak çalıştığını,
annesinin ev işleri yanında apartman temizliğine gittiğini düşündükçe, onları
hayal kırıklığına uğratmamak için daha çok çalışıyordu. Aslında kimseye
söylemediği bir hayali vardı: Edebiyat okumak istiyordu. Kelimelerle dans
etmeyi, cümlelerle dünyalar kurmayı seviyordu. Ama bunu ailesiyle paylaşmaya
cesaret edemiyordu. Onlar için edebiyat, "ekmek parası getirmeyen bir
lüks"tü.
Her gece tanrısına yalvarıyor ve dua ederek
kendini motive ediyordu. "Tanrım, lütfen bana güç ver. Bu sınavı başarmam
lazım. Aileme layık olmam lazım." Ne garip değil mi? Sosyo-kültüründeki
tanrısına faydacı bir yaklaşımla dua ritüelini devam ettirmesi. Halbuki onu bu
hale getiren ve yine dua etmelerini bekleyen de aynı tanrı değil mi? Çok
sonraları anlayacaktı bu tespitleri çocuk. Tanrının ne kendisini bu duruma soktuğunu
ne de ondan faydacı dualar beklediğini... Bu, sadece insanoğlunun kendi
yarattığı sistemin bir yanılsamasıydı.
Saat gecenin üçünü gösterirken, gözleri kapanmaya
başladı. Ama hala çözülmesi gereken sorular vardı. Bir fincan daha çay yaptı
kendine. Limonlu, şekersiz, acı... Uykusunu dağıtsın diye. Geceleri sabahlara
kadar elindeki kısıtlı, kapitalizme inat kaynaklarla sınavına çalışırken bir
anda dinamik bir hayattan uzaklaşmaya başladığını hissetti. Arkadaşları hafta
sonları sinemaya giderken, ya da sadece parkta oturup sohbet ederken, o hep
test çözüyordu.
Enerjisini ve ruhsal tansiyonunu yükseltecek bir
şeye ihtiyacı olduğunu fark etti. Bir şeye, ya da belki birine... İçinde bir
boşluk vardı ve bu boşluk gittikçe büyüyordu. Kitapları, testleri, formülleri
ona artık heyecan vermiyordu. Bir çıkış arıyordu, monotonluktan kaçış...
Bir anda ne olduğu belirsiz bir teklifle
karşılaştı. Dershanedeki edebiyat öğretmeni, "Mektup arkadaşlığı"
programından bahsetmişti. Başka bir şehirdeki liseden bir öğrenci ile
mektuplaşma... İlk başta gereksiz bulmuştu, zaman kaybı... Ama bir gece,
formüllerin ve testlerin arasında boğulduğunu hissettiğinde, oturdu ve mektup
yazdı.
"Merhaba," diye başlamıştı mektuba.
"Ben Ahmet. 18 yaşındayım ve üniversite sınavına hazırlanıyorum. Hayalim
edebiyat okumak, ama kimseye söylemiyorum bunu. Sen kimsin?"
O kadar saf, o kadar temiz duygularla yazıyordu
ki, monotonluktan kurtuluşunu kutlar gibiydi. Kelimeleri özenle seçmiş, en
güzel el yazısıyla kâğıda dökmüştü. Mektubu zarfa koyup, adres yazarken elleri
titriyordu. Sanki bir sırı, bir hazineyi paylaşıyordu.
Mektuba cevap gecikmedi. Zarfı açtığında,
karşısında pembe kâğıda yazılmış, küçük çiçek çizimleriyle süslenmiş bir mektup
buldu. "Merhaba Ahmet, ben Zeynep. 17 yaşındayım ve ben de üniversite
sınavına hazırlanıyorum. Benim hayalim de edebiyat okumak! Ne tesadüf değil
mi?"
Bir ışık parlamıştı karanlıkta. Birini bulmuştu,
onu anlayan, onunla aynı hayali paylaşan birini. Zeynep'in mektubunu defalarca
okudu. Her kelimesini, her cümlesini ezberledi neredeyse. Ve cevap yazdı, hemen
o gece. Birbirlerine karşı yazınsal dil gereği çok nazik ve usturuplu
konuşuyorlardı. Mektuplarda edebiyattan, kitaplardan, hayallerden
bahsediyorlardı. Ve her mektup, içlerindeki o boşluğu biraz daha dolduruyordu.
Zamanın hiçe saydığı bu apansız mektuplaşmadan
sonra, bir gün dershanede Zeynep'i gördü. Meğer aynı dershaneye gidiyorlarmış,
ama farklı gruplarda olduklarından yolları hiç kesişmemişti. Kalbi yerinden
fırlayacakmış gibi hissetti. Mektuplarda anlattığı kız tam da hayal ettiği
gibiydi: uzun siyah saçları, derin kahverengi gözleri ve en önemlisi, kitaplara
olan sevgisiyle parlayan bir bakışı vardı.
O günden sonra devamlı karşılaşmaya başladılar.
Kantinde, koridorda, bazen otobüs durağında... Ama tuhaf bir şekilde,
mektuplaşmaları hakkında bir türlü konuşamıyorlardı. Sanki o mektuplar başka
bir dünyanın, başka bir gerçekliğin parçasıydı ve bu dünyada ondan bahsetmek
bir tabuyu yıkmak gibiydi.
Toplumsal bir alışkanlık gereği bu tür konuları
ilk olarak erkeğin dile getirmesi gerekliliğini düşündü çocuk. Bu fikir, kendi
içinde bir çelişkiydi aslında. Edebiyatı seviyordu, toplumsal kalıpları kırmak
istiyordu, ama yine de bazı normlara bağlı kalma ihtiyacı hissediyordu. Belki
de hala yeterince olgunlaşmamıştı, belki de toplumun ona öğrettiği rollerden
tam olarak kurtulamamıştı.
Bütün cesaretini topladı ve uygun olan ütopik bir
yerde bu duygularını anlatmak için mutluluk parçacıklarıyla düşünmeye başladı.
Dershanenin arka bahçesindeki çınar ağacının altı olabilirdi belki veya eve
dönerken bindikleri otobüsün durağı... Her ihtimali düşündü, her senaryoyu
zihninde canlandırdı.
Sonunda, bir cumartesi günü karar verdi.
Dershaneden çıkışta, kitapçının önünde bekleyecek ve ona duygularını açacaktı.
Saatler geçtikçe kalbi daha hızlı atmaya başladı. Dersin bitmesini beklerken,
gözleri sürekli saate kayıyordu. Nihayet zil çaldı.
Kitapçının önünde beklemeye başladı. Soğuk bir rüzgâr
esiyordu, ama heyecandan hiç hissetmiyordu. Zeynep'i gördü, dersten çıkmış,
arkadaşlarıyla konuşuyordu. Yavaşça yaklaştı.
O an gelmişti, yanına yaklaştı ve ömrünün en
masumane merhabasını deyiverdi. Ama ortamın anlamsız, değersiz sesleri
nedeniyle karşılığını bulamadı. Zeynep, arkadaşlarının gürültüsü arasında onu
duymamıştı veya belki de duymazdan gelmişti. Yanından geçip gitti,
arkadaşlarıyla birlikte uzaklaştı.
Zaten kendini zor ikna etmişti, bir dahası hiçbir
zaman olmayacaktı. Hayal kırıklığı ile eve döndü. Elindeki mektupları tekrar
tekrar uzman bir edebiyatçı gibi analiz etti durdu. Acaba yanlış mı anlamıştı?
Acaba Zeynep için sadece bir mektup arkadaşı mıydı? Belki de mektuplardaki o
sıcaklık, sadece yazma sanatının bir parçasıydı, gerçek duygular değil...
İçini garip, tarifsiz bir hüzün kapladı. Bu,
çocukluktan genç yetişkinliğe geçişin verdiği acılardan biriydi belki de. İlk
hayal kırıklığı, ilk reddediliş... Artık tamamen vazgeçmişti bu
"davranıştan". Mektupları bir kutuya koyup kaldırdı ve üniversite
sınavına daha çok odaklanmaya karar verdi.
Aylar geçti. Sınav günü geldi çattı. Tüm
bilgisiyle, tüm yoğunluğuyla sınava girdi. Ve sonuçlar açıklandığında, hayalini
kurduğu üniversitenin edebiyat bölümünü kazandığını öğrendi. Zeynep'i hala
düşünüyordu ara sıra, ama artık o acı bir tatlı hüzne dönüşmüştü.
Üniversitenin ilk günü, amfiye girdiğinde
gözlerine inanamadı. Ön sırada, uzun siyah saçları ve derin kahverengi
gözleriyle, Zeynep oturuyordu. Gözleri buluştu. Zeynep gülümsedi ve yanındaki
boş sandalyeyi işaret etti.
"Merhaba," dedi Zeynep, "Seni
tekrar görmek ne güzel."
Çocuk, ya da artık bir genç adam, oturdu yanına.
Bu sefer, merhaba demek için cesareti vardı. Çünkü artık anlamıştı ki, geçmişin
haykırışları bazen geleceğin fısıltılarıydı. Ve bazen, hayallerimize giden yol,
en beklenmedik karşılaşmalarla şekillenirdi.
"Hiç mektup arkadaşlığı yaptın mı?"
diye sordu Zeynep, gözleri parlayarak.
"Evet," dedi genç adam, gülümseyerek.
"Ve hayatımı değiştirdi."
Zeynep de gülümsedi. "Benimkini de..."
Ve o gün, geçmişin haykırışları, geleceğin umutlu
şarkılarına dönüştü. Çünkü bazen, en beklenmedik zamanlarda, hayat bize ikinci
bir şans verirdi. Ve bu sefer, genç adam bu şansı kaçırmamakta kararlıydı.
Başkan hayırlı olsun...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSilHayallerinin gücünü bizimle paylaştığın için teşekkür ederim. Devamını diliyorum
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilHayırlı olsun kardeşim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil