KARŞITLIKLARIN DANSI VAROLUŞUN DİYALEKTİĞİ
Benliğimde gündüzle gecenin amansız savaşını hep gece kazanmıştır. Felsefi dokunuşların hafızamdaki parıltısını da hep gecelerin koyu sessizliğinde yaşarım. Gündüzlerin farkında olmadan torbaya girmesi, daha çok refaha ulaşma hazzım ile merak duygumun doruk noktasında gülümseyişiyle yakından ilişkilidir. Düşündükçe anlıyorum ki, insan hayatının özünde ve varoluşun temel koşullarında çatışma ve savaş kavramları merkezi bir rol oynamaktadır. İnsanoğlu kendi benliğinde, toplumsal ilişkilerinde, düşünce sistemlerinde ve bakış açılarında süreklilik arz eden bir çatışmanın ve savaşın içindedir. Kendi varoluşunu devamlı olarak dinamik hale getiren de işte bu diyalektik gerilimdir. Peki, barış, sükûnet ve benzer düzen-ahenk olgularının insan hayatında önemi yok mudur? Elbette vardır, ancak bu kavramları anlamlı kılan tam da onların karşıtlarıyla kurdukları ilişkidir. Biz bu kavramları deneyimlerken ve onları yaşamımızda somutlaştırırken, kaçınılmaz olarak onların karşıtlarını da düşünüyor ve bir çatışma, bir savaşım içine giriyoruz. Yaşanmışlıklarımıza dönüp baktığımızda, en basit deneyimlerden en karmaşık durumlara kadar, kendimizi her zaman bu karşıtlıkların diyalektiğinde buluruz. Çirkini bilmeden güzeli gerçekten tanıyabilir miyiz? İhanetin acısını tatmadan güvenin değerini tam anlamıyla kavrayabilir miyiz? Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Karşıtlıklar arasında geçici bir harmoni ya da uyum yakalayabiliriz yahut bazen bu uyumsuzluklarla baş edememe durumuna düşebiliriz, fakat bu geçici bir haldir. Bütün bu düşüncelerin felsefi çıkarımı olarak, hayatın özünde bir akış ve süreklilik halinin var olduğunu söyleyebiliriz. Kalıcılık ve durağanlık, yerini "değişim" dediğimiz sonsuz döngüye bırakır. Bu değişim, adeta tanrının insanoğluna sunduğu zamanın döngüsel yapısına paralel ilerleyen bir akıştır. İşte bu değişim, karşıtların birliğini ve onların arasındaki diyalektiği açığa çıkarır. Kim bilir, belki de tanrı olarak adlandırdığımız mutlak gücün kaynağı da budur: Güçlü-zayıf karşıtlığının insanoğlundaki yansımasında, başlangıç ve sonuç arasındaki diyalektik ilişki. Tanrı anlayışımız belki de her geçen gün değişen, her bireyin kendi perspektifinden yorumladığı, sayısız farklı algının toplamıdır. Karşıtlıkların bu sonsuz dansında, varoluşumuzu anlamlandırırken, belki de aradığımız hakikat tam da bu gerilimin kendisinde gizlidir.
Yorumlar
Yorum Gönder