FELSEFENİN KÖKENİ ÜZERİNE YUNAN İSTİSNASI MI, EVRENSEL DÜŞÜNCE Mİ?

 



İlkçağ felsefe tarihini incelediğimde zihnimde sürekli dolaşan bir soru vardı: Felsefe denilince neden hep Yunanlılar ön plana çıkıyor? Neden felsefenin başlangıcı, adeta tartışılmaz bir gerçek gibi, Yunan uygarlığı olarak gösteriliyor? Bu soru, akademik dünyada genellikle "Batı-merkezci" tarih anlatısının bir parçası olarak eleştirilen ama hala hâkim olan bir anlayışa işaret ediyor. Tarihsel kayıtlar gösteriyor ki felsefe, MÖ 6. yüzyıl ile 5. yüzyıl arasında kalan bir dönemde, aynı anda dünyanın birçok yerinde filizlenmeye başlamıştır. Çin'de Konfüçyüs ve Lao Tzu, Hindistan'da Upanişadlar ve Buda, İran'da Zerdüşt, aynı dönemlerde benzer felsefi sorgulamalara girişmişlerdi. Elbette bu bilgilerimiz yazılı belgelerden edindiğimiz sınırlı bir perspektif sunuyor. Bu farklı bölgelerdeki aynı tarih diliminde yaşamış düşünürler arasından, geleneksel anlatıya göre bir isim öne çıkıyor: Thales (MÖ 624-546). Onun felsefe tarihindeki ayırt edici özelliği neydi? Geleneksel anlatıya göre Thales ve onun izinden giden İyonya okulunun düşünürleri, doğal olanı yine doğanın kendisiyle açıklamaya çalışmış, böylece sistematik felsefenin temellerini atmışlardı. Thales, tarihin "ilk filozofu" olarak kabul edilir çünkü salt gerçeklikle, doğal gerçeklikle meşgul olmuş ve doğanın kendisini doğaüstü sebeplerle değil, yine doğanın kendisiyle açıklamaya çalışmıştır. "Neyin gerçekten var olduğu?" sorusuna mitolojik veya dini açıklamalardan bağımsız bir disiplinle yaklaşan Thales, rasyonel düşüncenin öncüsü olarak görülür. Bu bakış açısına göre, diğer uygarlıklarda bilimin olgu toplama, pratik ilgi ve ihtiyaçlara cevap aramanın ötesine geçemediği, felsefenin zaman zaman mitolojinin ve dinin açıklamalarıyla iç içe girdiği öne sürülür. Diğer bir deyişle, geleneksel anlatı, bu uygarlıkların "kuramsal sorulara" tam anlamıyla yönelemediklerini iddia eder. Peki bu anlatı ne kadar doğru? Yunan düşünürlerinin ayırt edici özelliği olarak gösterilen "pratik kaygılardan uzak bir biçimde sadece anlamak ve merakını gidermek için" bilim yapma ve felsefeyi dinden ve mitolojiden "bağımsız bir tarzda" açıklama iddiası, son dönem arkeolojik bulgular ve karşılaştırmalı felsefe çalışmaları ışığında yeniden değerlendirilmeyi hak ediyor. Örneğin, Hint felsefesindeki Nyaya ve Vaisheshika okulları, tıpkı Yunan materyalistleri gibi, doğal dünyayı kendi terimleriyle açıklamaya çalışmışlardır. Çin felsefesindeki Mohistler, mantık ve dil felsefesinde Yunanlı çağdaşlarına benzer sorgulamalara girişmişlerdir. Mısır düşüncesinde, özellikle matematik ve astronomi alanlarında, saf teorik bilgiye yönelik araştırmalar bulunmaktadır. Sonuç olarak, kafamdaki "Neden Yunanlılar?" sorusunun cevabını kısmen bulmuş olsam da, bu cevabın mevcut bulunan yazılı kaynakların sınırlılığı ve Batı merkezli tarih yazımının etkisi altında şekillendiğinin farkındayım. Şüphelerim hep devam edecektir. Çünkü yaşadıklarından haberdar olup yazılı kaynaklarına henüz tam anlamıyla ulaşamadığımız ya da yorumlayamadığımız İnka, Maya, Aztek ve Aborijinler gibi uygarlıkların da bağımsız felsefi gelenekler geliştirmiş olabileceğini düşünüyorum. Belki de felsefe tarihini yeniden düşünmemiz gerekiyor: Tek bir kökenden doğan ve gelişen bir ağaç olarak değil, dünyanın farklı yerlerinde, farklı iklimlerde ve topraklarda filizlenen, bazen birbirinden habersiz, bazen etkileşim içinde olan çok merkezli bir bahçe olarak. Böyle bir bakış açısı, insan düşüncesinin evrenselliğine ve çeşitliliğine daha fazla saygı duyacak, felsefe tarihini daha zengin ve kapsayıcı bir şekilde anlamamızı sağlayacaktır.

Felsefenin kökenleri üzerine düşünürken, bilgimizin sınırlarını ve tarih yazımının politik boyutlarını da göz önünde bulundurmak, felsefi bir tutum olarak, bizzat felsefenin özüne uygun bir yaklaşım olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Düşünen Makineler, Sorgulayan İnsanlar: Yapay Zekâ Felsefesine Derin Bir Bakış

MAKİNE ANLAMAYA ÇALIŞIYOR: NLP’NİN SIRLARI

Dijital Evrimin Yeni Eşiği: Yapay Zekâlar Kendi Kültürünü Yaratmaya başlıyor.

Yapay Zekâ Yolculuğunda Sokratik Farkındalık: Kodlar Arasında Kendini Bilmek

Verinin Fısıltısı: Sayılardan Anlama Giden Yol

Yapay Zekâ Etiği: Teknolojiyi Sorgulamak, İnsanlığı Korumaktır.

Kapatılmaya Direnen Makineler: Yapay Zekâ Gerçekten Kontrolden mi Çıkıyor?

Yapay Zekâ Çağında Matematiksel Düşünmenin Gücü: Analitik Akıldan Algoritmik Devrime

Yapay Zekâ Okuryazarlığı: Geleceği Okuyabilmek

Kodun Kalbinden Düşen Cümle: Üretken Yapay Zekânın (Generative AI) Fısıltısı