Kayıtlar

YAZAR YÜREKLİ ADAM(HİKAYELER) etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

RENKLİ OTURMALAR

Resim
    Geçmişin buğulaşıp yok olmaya başlaması adamı rahatlatıyordu. Her bir anı sanki bir sabah camının üzerindeki buğu gibi, zamanın silgisel göreviyle yok olup gidiyordu. Eskiden takıntı haline getirdiği detaylar, artık gözüne önemsiz görünüyordu. Hayatında ilk defa hafiflik hissediyordu, sanki omuzlarından ağır bir yük kalkmış gibiydi. Kendisini olayların dışındaymış penceresinden görme yöntemi, en mantıklı yoldu adam için. Bu, terapistinin ona öğrettiği bir teknikti. "Kendinize dışarıdan bakın," demişti terapist. "Sanki bir film izler gibi, kendi hikâyenizin başrol oyuncusunu izleyin." Bu teknik, adamın duygusal tepkilerini kontrol etmesine yardımcı oluyordu. Artık olaylara kapılmadan, duygularına esir olmadan, sadece gözlemleyebiliyordu. Akşamın karanlığı şehrin üzerine çökerken, kalabalıktan seslerin uğultuya dönüştüğü, şehrin gözde mekanlarından birine geldi. "VintageCafe" yazıyordu kapının üzerinde, neon bir ışıkla. Şehrin entelektüel kesiminin...

GEÇMİŞİN HAYKIRIŞLARI

Resim
  Soğuk bir gündü. Öyle bir soğuk ki, nefesler havada donuyor, pencere kenarları buz tutuyordu. Küçük ısıtıcının çıtırtıları eşliğinde, çocuk masasına oturmuş, matematik formüllerini tekrar ediyordu. Pencereden baktığında yağan karın ihtişamı içini ısıtmıştı. Kar taneleri, gecenin karanlığında sokak lambalarının ışığı altında dans ediyordu. Üniversite sınavına hazırlanıyordu çocuk. Ya da belki artık ona çocuk demek doğru değildi. On sekiz yaşındaydı, reşitti, ama hayatın gerçekleriyle henüz tam olarak yüzleşmemiş olması onu hala bir çocuk yapıyordu kendi gözünde. Gözleri yorgunluktan kızarmış, elleri sürekli titrer hale gelmişti. Sabahları okul, akşamları dershane, geceleri ise bitirilmesi gereken test kitapları... Hayat denen bu sistemsel çarkta her orta ve düşük gelirli bireylerin çocukları gibi o da ekonomik bağımsızlık için savaşıyordu. Ailesi, ona "doktor ol" veya "mühendis ol" demiyordu. "Sadece bir diploması olsun, karnını doyursun" diyorlardı...

İLİNEKSEL AŞKLAR

Resim
  İLİNEKSEL AŞKLAR Şehrin varoş bir mahallesinde, gürültülü apartmanın en üst katında, adam bilgisayarının başında oturuyordu. Etrafını kitaplar, eski dergiler, yarısı içilmiş kahve kupaları ve dağınık kağıtlar sarmıştı. Küçük bir gezegeni andıran stüdyo dairesinin karışık kokusunu (biraz küf, biraz fazla kitap, biraz daha fazla yalnızlık) derin bir nefesle içine çekti. Burası onun evreni, sığınağı, bazen de hapishanesiydi. Ekranın mavi ışığı yüzüne vururken, parmaklarını klavyenin üzerinde gezdirdi. Sanal alemin karanlık dehlizlerinde, ilineksel aşklar peşinden koşmaktaydı. Spinoza'nın felsefesinden ödünç aldığı "ilineksel" kavramı, tam da aradığı ilişkileri tanımlıyordu. Özün değil, varoluşun rastlantısallığından doğan, geçici, nedensiz ve belki de anlamsız bağlantılar. Tanışma uygulamasında profilleri tarıyordu. Her bir fotoğrafta kendine göre bir hikâye, bir imkân arıyordu. Bazen yürekli, bazen yüreksiz cümleler kurup duruyordu. "Merhaba, profilinizden çok ...

AŞKIN GÖZLERİ

Resim
  AŞKIN GÖZLERİ Akşamın koyu gölgeleri, şehrin üzerine yavaşça çökerken, adam apartmanının balkonunda tek başına oturuyordu. Gökyüzü turuncu ve mor tonların dansıyla renklenirken, elindeki gümüş kaplama çakmakla sigarasını yaktı. Afili sigarasından derin bir nefes çekti, dumanı akciğerlerine doldurdu ve yavaşça gökyüzüne doğru üfledi. Duman, havada kıvrıla kıvrıla yükselirken, gözleri uzaklara daldı. Aşkın gözlerini düşünmeye başladı. O kehribar rengi gözler, içlerinde saklı bir evrenle, onu bu dünyadan koparıp bambaşka bir alemde yaşamaya davet ediyordu sanki. Sevdiği kadının gözlerindeki o derinlik, adamı hem korkutuyor hem de cezbediyordu. Her aklına gelişinde sanki ciğerleri sorumluymuş gibi sigarasından daha derin nefes çekiyordu, dumanla birlikte acısını da havaya savurmak istercesine. Telefonunu çıkardı cebinden. Son mesajlarına baktı. Gece üçte yazılmış, "Uyudun mu?" mesajına kadın ertesi sabah cevap vermişti: "Özür dilerim, dün erken yattım." Bu kısa,...

SIKILGAN GÜLÜMSEMELER

Resim
  SIKILGAN GÜLÜMSEMELER Adam, direksiyon başında yolların kesişimini izlerken, geçmişinin sıkılgan gülümsemelerinden bir tanesini daha yaşamamak umuduyla otomobiliyle yeni tanıştığı kız arkadaşının yanına gitmek için yoluna devam ediyordu. Kadın, Nergis, bir hafta önce ortak arkadaşlarının doğum günü partisinde tanıştığı esmer, uzun boylu, gözlerinin derinliğinde bir hüzün taşıyan biriydi. Sadece bir kere görüşmüşlerdi, o da kalabalık bir ortamda. Bugün ilk gerçek buluşmaları olacaktı. İzmir'in öğleden sonra trafiği, her zamanki gibi bunaltıcıydı. Karşıyaka'dan Konak'a doğru ilerlerken, beyaz BMW'sinin torpido gözünden bir sigara çıkardı, çakmağını ararken telefonunun yanıp sönen ışığını fark etti. Araç kullanırken telefona bakmak tehlikeliydi, ama kırmızı ışıkta durduğunda telefonunu eli titreyen bir heyecanla kontrol etti. Arayan annesiydi. "Efendim anne," dedi, bir yandan da yeşil ışığın yanmasını kollarken. "Oğlum, eve gelirken ekmek al, taze ...