MODERN DİYOJEN'İN İKİLEMİ TOPLUMSAL NORMLAR VE ÖZGÜRLÜK ARAYIŞI
Bazı
zamanlarda, özellikle de toplumsal normların ağırlığı altında ezildiğimi
hissettiğim anlarda, günlük hayatın vazgeçilmez kabul edilen unsurlarını
sorguluyorum: şan, statü, iktidar ve zenginlik... Bunların aslında ne kadar değersiz
ne kadar anlamsız olabileceği düşüncesine kapılıyorum. Bu anlarda içimde,
sıradan ve doğal bir yaşam sürme özlemi uyanıyor; hazların ve arzuların
esaretinden, gereksiz ihtiyaçların yarattığı körlükten arınmış bir varoluşa
adım atma isteği beliriyor.
Modern
psikolojinin paradoksal şekilde bir "sendrom" olarak adlandırdığı
Diyojen (Diogenes) yaşam tarzının, aslında derin bir bilgelik barındırdığını
düşünüyorum. Antik Yunan'ın bu büyük kinik filozofu, bir fıçıda yaşayarak ve
toplumun tüm yapay değerlerini reddederek, belki de hayatın özüne dair en saf
kavrayışı elde etmişti. Bu düşünce, benliğimde özellikle toplumsal baskının
yoğunlaştığı zamanlarda canlanıyor.
İçten içe
inanıyorum ki, bu yolu izlersem doğaya uygun yaşamanın getirdiği ruhsal dengeyi
yakalayabilirim. İnsanoğlunun hayatının nihai amacı olan gerçek mutluluğa
(eudaimonia) ancak böyle erişebileceğimi derinden hissediyorum. Bu "büyük
anlarda" erdemli olma halini, Stoacıların ve Kinik filozofların aradığı o
saf erdemi yakalayabileceğimi düşünüyorum.
Ancak bu
aydınlanma anlarının dışında kalan zamanlarda, modern toplumun dayattığı
"farkındalık" aldatmacası ve sosyal bir varlık olmanın zorunlu
gereklilikleri beni kuşatıyor. Sistemin içinde var olma zorunluluğum, şu anki
konumumu sorgulamadan kabul etmemi dayatıyor. Bu düşünceler zihnimde
belirdiğinde, pragmatizmin keskin sesi bana fısıldıyor: "Sendromların
sadece sende kalacak, düşüncelerinin hiçbir değeri olmayacak." Bu ses,
fayda prensibinin dikenini bilincime acımasızca batırıyor.
Hissettiğim
bu fikirsel acıyla birlikte, kapitalizmin ve pragmatizmin şemsiyesi altında,
paradoksal bir şekilde boğulacak kadar suya batmışken yağmurdan korunmaya
çalışıyorum. Modern insanın trajik çelişkisi tam da bu değil midir? Sistemin
içinde kalarak sistemden kaçma çabası...
Yine de tüm
bu çelişkilere rağmen umudum var. Ütopik ve teorik yönü ağır basan,
eylemselliği pratik eksikliklerle dolu olsa da bir umut taşıyorum içimde. Belki
de Diyojen'in feneriyle aradığı "dürüst insan" olmak değil, o fenerin
kendisi olmaktır asıl hedefim: karanlıkta kendi yolunu aydınlatan ve belki de
başkalarına da ışık tutan bir varoluş biçimi...
Bu modern
çağda, antik bir bilgeliği yaşatma çabası, belki de en anlamlı direnişimdir.
Yorumlar
Yorum Gönder