GICIRDAYAN İLİŞKİLER

 


GICIRDAYAN İLİŞKİLER

Ekranın mavi ışığı odanın loşluğunda adamın yüzünü aydınlatıyordu. Parmaklarının ucundaki hafif terle klavyeye dokunuyordu. Bilgisayarının başına oturmuş, avını bekleyen sabırlı bir yırtıcı misali sohbet sitesindeki bütün bayan rumuzlarına aynı mesajı gönderiyordu:

 "Slm,

 “Nasılsınız?"

Bu, yılların tecrübesiyle edindiği bir taktikti. İlk olarak ayrım yapmadan bütün bayan rumuzlarına bu mesaj gönderilir, sonra cevap veren herhangi birisine daha spesifik sorular sorulur. Algoritmik bir yaklaşım gibiydi, bu – neredeyse matematiksel bir kesinlikte sonuç veren bir formül. Kadınların cevap oranı düşüktü elbette, yüzde on belki, ama günde yüz mesaj göndererek on kadınla iletişim kurmak mümkündü. On kadından ikisi veya üçü muhakkak sohbeti ileri taşıyacak cesareti gösterirdi. Taktikler silsilesinin ikinci adımı, verdikleri cevaplara göre biraz da edebi ve marjinal cümlelerle skype veya benzeri özel adresi almaktı. Kadınları etkileyen şey, adamın gösterdiği ilgi değil, o ilginin kalitesiydi. Sıradan erkeklerin "Nerelisin?", "Mesleğin ne?", "Kaç yaşındasın?" sorularına boğulmaktan bıkmış kadınlar, onun yarı felsefi, yarı şiirsel sözleriyle adeta büyüleniyordu.

"Hayatın gürültüsünden uzaklaşıp seninle gerçek bir bağ kurmak istiyorum," diyordu mesela, "Ruhunu görebileceğim bir köprü kurabilir miyiz seninle?" Kadınların çoğu böyle sözlere dayanamıyordu. Masumane görünen bir Skype adresi paylaşımına dönüşüyordu sonrası. Oradan sonraki aşama ise görüntülü konuşmaydı. Toplumsal cinsiyet üstünlüğünün yazılı olmayan kuralları gereği, ilk önce kamerayı erkek açardı. Adam, istisnaların da olabileceğini bilecek kadar tecrübeliydi, ama genellikle bu formül hiç şaşmıyordu. Sohbetin içtenliği ve adamın laf cambazlığı, karşısındaki bayanın onu fiziksel olarak beğenmese bile bir tür entelektüel hayranlık duymasını sağlıyordu. Bu aşamadan sonra telefon numarası isteme faslı gelirdi. Deneyimleri göstermişti ki, kamera açan bayanların çoğu telefon numarasını da paylaşmakta tereddüt etmiyordu. Sonrasında ise yer olarak yakın bayanlara yüz yüze görüşme teklif edilir, kabul eder veya etmez. İşin bu kısmı, artık tamamen bayanın iradesine kalmıştı.

Adam, ekrana odaklanmış halde, mesajlarını kontrol etti. Dört farklı kadından yanıt almıştı. Ama sadece biri, İzmir'de muhasebecilik yapan Elif, onun gerçekten dikkatini çekmişti. Diğerleriyle olan yazışmalarını kibarca, incitmeden, potansiyel bir gelecek buluşma ihtimalini de tamamen kapatmadan sonlandırdı.

Elif'le yazışmaları, telefon görüşmelerine kadar ilerlemişti. Telefonda özel birtakım konulara girmişlerdi. Kadının ses tonu adamı cezbetmişti. Hem kültürlü ve güçlü hem de kadınsı, kırılgan bir ses. Boğazının derinliklerinden gelen bir tını, kelimelerin arasındaki ufak nefes alışlar, gülüşündeki çocuksu samimiyet... Adam, bu sesin sahibiyle tanışmak için sabırsızlanıyordu.

Bu cezbediş basit bir cinsel çekim miydi yoksa? İçindeki erkeklik hormonlarının karşılık bulamamasının verdiği bir susamışlık hissi mi? Adam, bunun üzerine kafa yormak istemiyordu. Sadece yüz yüze görüşüp özendiği yabancı filmlerdeki gecenin sonunda masumane bir kahve ve aşk kılığındaki öpüşmeleri arzu ediyordu. Özellikle Fransız filmlerindeki o zarif buluşmalar, nehir kenarındaki sohbetler vardı hayalinde.

Karşıyaka iskelesinin önünde, sevgi yolundaki kalabalığın arasında bir banka oturdu. Buluşma noktası olarak bu romantik yeri seçmişti. İçinde gıcırdayan bir tedirginlik vardı. Sanki buluşma gerçekleşmeyecek, hayal kırıklığı yaşayacakmış gibi bir his... Tecrübelerinden biliyordu ki, erkekler için sanal alemde tanışılan kadınların yarısı gerçek buluşmaya gelmezdi. Gelenlerin çoğu da fotoğraflarından çok farklı olurdu. Ama Elif'in samimiyetine güveniyordu. Ya da güvenmek istiyordu.

Bu konularda tecrübeli olmasına rağmen, her on beş saniyede bir saatine ve cep telefonuna içgüdüsel bir süratle bakıyordu. Beklemek, modern ilişkilerin en zor kısmıydı. Eskiden, teknolojinin bu kadar hayatımızı işgal etmediği zamanlarda, bir buluşma saati kararlaştırılır ve insanlar o saatte orada olurdu. Şimdi ise sürekli bir erteleme, sürekli bir "beş dakika gecikirim", "trafik var" mesajları dönemi yaşanıyordu. Belki de ilişkilerin gıcırdaması bundandı – çok fazla esneklik, çok fazla "alternatif", çok fazla "belki"...

Elif hakkındaki bildiği detayları düşünmeye başladı. Doğma büyüme İzmirliydi. Bunu aksanından anlamıştı. Ailesi Bornova'da yaşıyordu, kendisi ise iş yerine yakınlığı nedeniyle Karşıyaka'da yalnız kalıyordu. Hiç evlenmemişti. Neden diye sorgulamamıştı adam, belki de kendisi gibi "doğru kişi" yi bekliyordu. Ya da belki de hiç evlenmek istemiyordu.

Hayal kurmaya başladı: Elif'in vücut hatlarını düşündü, telefondan gönderdiği fotoğraflardaki zarif elleri, ince bilekleri, uzun bacakları... Onları öpmeyi, okşamayı, teninin sıcaklığını hissetmeyi ne kadar çok istediğini fark etti. Kendi vücudundaki hormonel değişimin farkında olarak, pantolonundaki kabarıklığın da dikkat çekmesini istemez bir tavırla sevgi yolunun girişindeki dairesel banka oturdu. Pozisyonunu değiştirerek bu fiziksel tepkiyi gizlemeye çalıştı. Etrafına bakındı. Çevresinde kendisi gibi ilk buluşma yaşayacak tiplerden epey vardı. Ellerindeki renksiz, tatsız ve ruhsuz çiçeklerden, tedirgin bakışlarından, sürekli telefonlarını kontrol edişlerinden bu kanıya varmıştı. Anlıyordu bunu. Hepsi aynı belirsizliği, aynı tedirginliği yaşıyordu. Onlardan tek farkı, ruhsuzluğunu gizleyecek bir maskesinin olmamasıydı. Çiçek almamıştı. Çünkü bunun sahte olduğunu, romantik bir jest gibi görünse de aslında zorlamaya benzer olduğunu düşünüyordu. İlk buluşmada çiçek getirmek, tek kelimeyle klişeydi. Elif'e gerçek kendisini göstermek istiyordu. Bekleyeli neredeyse iki-üç saat olmuştu. Telefon numarasını da geldiğini haber vermek amacıyla aramış, konuşmuştu. Elif "Yoldayım, birazdan oradayım" demişti. Ama ne hikmetse hala gelmemişti. Tekrar aramaya karar verdi. İlk başta, beklerken hissettiği sabırsızlık ve hafif heyecan yerini endişeye bırakmaya başlamıştı. Aklına, acaba başına bir şey mi geldi gibi aidiyet barındıran fikirler üşüşmeye başladı. Üst üste on, on beş kez aradı. Hiçbir yanıt alamadı. Telefonunun çalıyor ama karşı taraf açmıyordu.

Bir an, öfke hissetti. Belki de kandırılmıştı? Belki de hiç gelmeyecekti? Ama sonra, endişesi ağır bastı. Ya gerçekten bir şey olduysa? Belki kazaya karıştı, belki bayıldı, belki telefonunu çaldırdı...

Mesaj atmaya karar verdi. Hiçbir şey olmamış bir havayla, nerede kaldığını, yolunda gitmeyen bir şeylerin olup olmadığını soran, sakin tonlu bir mesaj yolladı. İçindeki öfkeyi bastırmaya çalışarak mümkün olduğunca rahat bir dil kullandı:

"Merhaba Elif, hala bekliyorum. Bir sorun mu var? Yardımcı olabileceğim bir şey varsa lütfen bildir."

Telefonunu sağ arka cebine koyarak sevgi yolunda hezimete uğramış bir komutan edasıyla yürüdü. Kafasındaki gıcırdama tüm vücuduna yayılmaya başladı. O belirsiz, rahatsız edici, adlandırılamaz his... Bir yandan bekleyişin verdiği fiziksel yorgunluk, bir yandan hayal kırıklığının getirdiği duygusal çöküntü...

O esnada tüm karışık seslerin içinden ayırt edebileceği cep telefonunun iki vurgulu ıslık sesi biçimindeki mesaj bildirim sesini duydu. Heyecanla mesajı okumaya başladı. Belki bir açıklama, belki bir özür, belki gecikmesinin makul bir sebebi vardı. Diye düşündü.

Mesajda Elif, kafasında ikilemlerinin olduğunu, yeterince tanımadan yüz yüze görüşmeye gelmesinin mantıklı olmadığını yazıyordu. "Telefonla konuşmamız sırasında hissettiğim şeyler beni korkuttu. Belki biraz daha telefonla konuşalım, sonra buluşuruz" diyordu.

Adam mesajı okuduktan sonra derin bir nefes aldı. Hafifçe tebessüm etti. Cebindeki sarma tütünden bir tane çıkartarak afili çakmağıyla yaktı ve tüm ruhsuz düşüncelerine inat dumanı kılcal damarlarına kadar çekti. Sigaranın acı dumanı, içindeki hayal kırıklığını bir nebze olsun bastırıyordu. Ama akılcı tarafı, bunun aslında o kadar da büyük bir hayal kırıklığı olmadığını söylüyordu. Kadın sonuçta "hayır" dememiş, sadece ertelemişti. Belki de bu, daha sağlıklı bir ilişkinin başlangıcı olabilirdi.

Bu bir özgürlük problemi miydi? Modern insanın bağlanma korkusu mu? Yoksa empati yoksunu ilişkilerin gıcırdayan yönü mü? Dijital çağın getirdiği yeni bir ilişki biçimi miydi bu? Eskiden insanlar randevularına gelirdi, şimdi ise son dakikada iptal etmek, sosyal medyanın gölgesinde büyüyen neslin normalleştirdiği bir davranış biçimi haline gelmişti. Belki de tüm bu teknolojik aletler, bütün bu uygulamalar, sosyal medya platformları bizi birbirimizden uzaklaştırıyordu. İnsanların yüzlerine bakarak konuşmayı, gözlerinin içine bakarak yalan söylemeyi zorlaştıran, karşıdakinin duygularını görmezden gelmeyi kolaylaştıran bir düzen. Empatinin olmadığı ilişkiler, tıpkı yağsız kalmış bir kapı menteşesi gibi gıcırdıyordu.

Bu düşüncelerle otomobiline doğru ilerlerken, ruhunun hala var olduğunu, her hayal kırıklığıyla biraz daha yıpranmış olsa da hâlâ orada olduğunu acınası bir halde tekrar anımsadı. Arabaya binip kontağı çevirdiğinde, telefonuna bir mesaj daha geldi. Elif'ten:

"Özür dilerim, seni beklettiğim için. Belki başka bir gün buluşabiliriz. Konuşmamız gerçekten çok güzeldi."

Adam, mesajı okurken gülümsedi. Kendine has bir teselli vardı bu sözlerde belki ilerleyen zamanın gölgesinde gerçek bir buluşma olacaktı, belki de olmayacaktı. Ama şu an, bu akşam için, artık her şey netleşmişti. Eve dönecek ya bir film izleyecek ya da başka kadınlarla yazışacaktı. Hayat, tüm gıcırtılı ilişkileriyle beraber akmaya devam edecekti.

Aracını çalıştırıp karanlık sokaklara doğru ilerlerken, bir yandan da kendine bir söz verdi: Daha fazla sanal ilişki yerine, gerçek hayatta, gözlerin içine bakarak tanışabileceği insanlarla vakit geçirmeye çalışacaktı. Belki bir kursa yazılır, belki bir kulübe üye olur, belki arkadaşlarının tanıştırdığı insanlara şans verirdi.

Yine de telefonunu kapatmadı. Gelen yeni mesaj bildirimlerini kontrol etti. Sohbet sitesindeki diğer kadınlardan gelen mesajları... Yanıt vermek için parmaklarını ekrana dokundurdu. Alışkanlıklar kolay kolay değişmezdi çünkü. Tıpkı ilişkilerin doğası gibi, insanların doğası da kolay kolay değişmiyordu.

Karşıyaka'nın ışıkları arkasında derbeder bir halde kalırken, yarın için yeni planlar yapmaya başlamıştı bile. Belki de Elif yarın fikrini değiştirirdi. Ya da belki başka bir Elif çıkardı karşısına. İlişkiler, tüm gıcırtılarına rağmen, insanın vazgeçemediği bir yolculuktu neticede.

Yorumlar

  1. Güzel bir hikaye ve birçok insanın başına gelmiştir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Düşünen Makineler, Sorgulayan İnsanlar: Yapay Zekâ Felsefesine Derin Bir Bakış

MAKİNE ANLAMAYA ÇALIŞIYOR: NLP’NİN SIRLARI

Dijital Evrimin Yeni Eşiği: Yapay Zekâlar Kendi Kültürünü Yaratmaya başlıyor.

Yapay Zekâ Yolculuğunda Sokratik Farkındalık: Kodlar Arasında Kendini Bilmek

Verinin Fısıltısı: Sayılardan Anlama Giden Yol

Yapay Zekâ Etiği: Teknolojiyi Sorgulamak, İnsanlığı Korumaktır.

Kapatılmaya Direnen Makineler: Yapay Zekâ Gerçekten Kontrolden mi Çıkıyor?

Yapay Zekâ Çağında Matematiksel Düşünmenin Gücü: Analitik Akıldan Algoritmik Devrime

Yapay Zekâ Okuryazarlığı: Geleceği Okuyabilmek

Kodun Kalbinden Düşen Cümle: Üretken Yapay Zekânın (Generative AI) Fısıltısı