Yapay Zekâ Çağında Felsefi Sorgunun Zorunluluğu..!
1. Yeni Bir Eşik: Teknoloji İlerliyor, Anlam Geri mi Çekiliyor?
2. Makine Anlıyor mu? Zekâ ve Bilinç Arasındaki Büyük Uçurum
İşte bu noktada tartışma, Turing’in iyimserliği ile Searle’ün sert eleştirisi arasında gidip gelen bir düşünsel gelgite dönüşür.
2.1. Alan Turing (1912–1954)’in iyimserliği ile John Searle (1932–2025)’ün tokadı arasındaki gerilim
“Anlıyor gibi davranmak, anlamak değildir.”
2.2. Yapay zekâ bilinçli olabilir mi?
“Bilinç nedir?” sorusuna hâlâ kesin bir cevabımız yok.
3. Hakikat Erozyonu: Deepfake Çağında Ne’ye İnanacağız?
Günümüzde yapay zekâ yalnızca akıl yürütmeyi değil, gerçeklik algımızı da dönüştüren bir güç hâline gelmiştir. Eskiden hakikat, dış dünyanın sağlamlığına dayanıyordu; bugün ise dijital temsiller, kopyalar, simülasyonlar ve algoritmalar gerçekliğin yerini almaya başladı. Görselin, sesin ve bilginin kolayca manipüle edilebilir hâle gelmesi, modern çağın en köklü felsefi tartışmasını yeniden gündeme taşımaktadır:
“Gerçek nedir? Sahte olan ne zaman gerçeğin yerine geçer? Ve biz artık neye güvenebiliriz?”
Bu sorular yalnızca teknolojiyle ilgili değildir; hakikatin doğasına, bilginin sınırlarına ve insan algısının kırılganlığına dokunan birer felsefi alarm niteliğindedir. İşte bu kırılmanın tam ortasında, deepfake teknolojileri ve YZ üretimleri insanı, belki de tarihte ilk kez, kendi duyularına bile şüpheyle yaklaşmaya zorlamaktadır.
3.1. Gerçeğin yerine kusursuz bir kopya geçtiğinde
3.2. Epistemolojik kaos: Bilgi mi, istatistiksel tahmin mi?
4. Etik Sarsıntı: Karar Veren Makineye Güvenilebilir mi?
“Niyet taşımayan bir varlığın kararları karşısında nasıl bir ahlaki zemin oluşturacağız?”
4.1. Sorumluluk boşlukları
-
Veriyi hazırlayan mühendiste mi?
-
Aracı kullanan kişide mi?
-
Sistemin “öğrendiği” veri setinde mi?
-
Yoksa hiçbir niyeti olmayan makinenin kendisinde mi?
Ama Yapay Zeka’da:
-
Fail yok,
-
Kasıt yok,
-
Niyet yok.
4.2. Faydacılık mı, Deontoloji mi, Erdem Etiği mi?
-
Jeremy Bentham (1748–1832) ve John Stuart Mill (1806–1873),Ahlakı en çok faydayı üretme prensibine bağlar. Yapay zekaya bu etik yüklenirse, algoritmalar “çoğunluk için en iyi” olanı tercih edecek; ancak azınlıkların hakları kolayca göz ardı edilebilecektir.
-
Immanuel Kant (1724–1804)’ın Deontolojisi,Ahlakı değişmez kurallara ve insanın amaç olmasına bağlar. Fakat Yapay zekaya bu yaklaşımı uygulamak, onun katı ve bağlamsız kararlar vermesine yol açabilir.
-
Aristoteles (MÖ 384–322)’in Erdem etiği,“İyi insan nasıl davranır?” sorusuna dayanır. Ancak makinelerin erdem sahibi olması, merhamet, cesaret, bilgelik, ölçülülük gibi nitelikler geliştirmesi, şimdilik imkânsıza yakındır.
Bu üç etik geleneğin kesiştiği nokta şudur: Makineler değer yaratmaz; insanlar değer yükler. Bu yüzden Yapay zeka etiği, makine ahlakı değil, insan ahlakının ta kendisidir. Yani, yapay zekâ karar verdiğinde aslında biz karar veriyoruz. Bizim koyduğumuz değerler, bizim çizdiğimiz sınırlar, bizim tanımladığımız iyilik ve kötülük ölçütleri devreye giriyor. Bu nedenle Yapay zeka etiği sadece bilgisayar bilimi değil; insanın kendisini nasıl tanımladığına dair felsefi bir aynadır.
5. İnsan Olmanın Anlamı: İş, Eğitim ve Özgürlük Yeniden Tartışılıyor
Yapay zekâ, insanın kim olduğunu ve kendini nasıl tanımladığını kökten etkileyen bir dönüşümdür.
Bu nedenle insanın üç temel boyutu (çalışma, öğrenme, özgür irade) bu çağda yeniden düşünülmek zorundadır.
5.1. Çalışmanın geleceği
Hannah Arendt (1906–1975) çalışma kavramını insanın dünyada iz bırakma biçimi olarak tanımlar.
Arendt’e göre çalışma yalnızca geçim aracı değil, aynı zamanda kimlik, aidiyet ve dünya kurma faaliyetidir.
Bugün yapay zekâ bu zemini sarsıyor.
Çünkü:
-
İşlerin büyük bölümü otomasyona kayıyor,
-
Üretim süreçlerini makineler üstleniyor,
-
İnsan, kendini emeğiyle ifade ettiği alanda geri çekilmek zorunda kalıyor.
Bu yüzden sorun yalnızca işsizlik değildir.
Asıl mesele şudur:
İnsan değerini hangi temele yaslayacak?
Yaptığı işe mi, yoksa varoluşuna mı?
Bu soru, teknolojik olmaktan çok felsefîdir.
5.2. Öğrenme ile kolaycılık arasındaki çizgi
Bu bağlamda üç tehlike öne çıkar:
-
Zihinsel atalete kayma (zorlanmayan beyin düşünme isteğini kaybeder)
-
Yüzeysel öğrenme (bilgi artarken derinlik azalır)
-
Entelektüel bağımlılık (birey kendi aklı yerine modele güvenir)
5.3. Özgür irade tartışması yeniden alevleniyor
Daniel Dennett (1942–2024) özgür iradeyi, mutlak özgürlük değil, seçenekler arasında bilinçli karar verebilme kapasitesi olarak yorumlar.
Robert Sapolsky (1957– ) ise özgür iradeyi tamamen bir yanılsama olarak görür ve insan davranışının biyolojik ve çevresel belirleyicilere dayandığını savunur. YZ bu tartışmayı yeniden ateşli hale getiriyor. Çünkü modellerin davranış biçimleri bize şu rahatsız edici soruyu düşündürüyor:
Biz de girdilere göre çıktılar üreten karmaşık bir sistem miyiz? Böyle bir soru üç ana alanda etkili olur:
-
Benlik algısı (kararlarımız gerçekten bize mi ait?)
-
Ahlaki sorumluluk (özgür irade yoksa suç ve erdem kavramları nasıl korunacak?)
-
Toplumsal düzen (insan iradesi zayıflarsa hangi normlar geçerli olacak?)
Bu nedenle özgür irade tartışması yalnızca bireysel değil, aynı zamanda hukuki ve toplumsal bir zorunluluktur. YZ çağında “özgürlük” kavramı yeniden yazılmak zorundadır.
6. Politik Felsefe ve Sosyal Adalet: Güç, Emek ve Eşitsizlik
“Güç kimde toplanacak ve bu gücün sınırlarını kim belirleyecek?”
6.1. John Rawls (1921–2002)’un Adalet İlkeleri
Toplumdaki yerimizi bilmeseydik, hangi kurallarla yönetilmek isterdik? Bu soru yapay zekâ çağına uyarlanırsa şu hâle gelir:
Toplumdaki yerimizi bilmesek, hangi algoritmalar tarafından yönetilmeyi adil bulurduk?
Çünkü bugün karar mekanizmaları:
-
İşe alım algoritmaları,
-
Kredi değerlendirme sistemleri,
-
Mahkeme veri analizleri,
-
Sosyal medya akışları,
-
Kamu güvenliği teknolojileri tarafından etkileniyor. Sorun şudur: Bu algoritmalar eşitlik üretiyor mu, yoksa gizli bir ayrımcılığı otomatikleştiriyor mu?
-
Veriye erişimi olan kazanıyor,
-
Veri olmayan adeta görünmez oluyor,
-
Algoritmalar güçlü olanı daha görünür kılıyor.
Bu nedenle YZ çağında adalet, yalnızca hukukun değil; algoritmaların iç mimarisinin yeniden tanımlanmasını gerektiriyor.
6.2. Ingrid Robeyns (1972– ) ve sınırlı zenginlik fikri
YZ ekonomisi kazananın her şeyi aldığı bir düzene doğru gidiyor.
Bu modelde:
-
Büyük teknoloji şirketleri veri toplama gücüne sahip,
-
Ekonomik kaynaklar birkaç platformda toplanıyor,
-
Küresel servetin yönü teknoloji devlerine akıyor.
Ingrid Robeyns (1972– ) bu duruma “limitaryenizm” adını verir ve şunu savunur:
Aşırı zenginlik, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve kültürel gücün aşırı yoğunlaşmasıdır. Bu görüş YZ çağında daha da anlam kazanmaktadır.
Çünkü teknoloji devlerinin:
-
YZ modellerini kimlerin eğitebileceğini,
-
Hangi ülkelerin dijital bağımlı kalacağını,
-
Toplumsal davranışları nasıl yönlendireceğini
belirleyebilme gücü vardır. Bu güç, uluslar ve bireyler arasındaki eşitsizliği derinleştirebilir. YZ’nin sunduğu ekonomik fırsatların bir avuç şirketin elinde toplanması, Robeyns’in uyarısını doğrular niteliktedir: Aşırı zenginlik sadece adaletsizlik değil, potansiyel bir demokrasi krizidir. Türkiye dahil tüm ülkelerin bu konuda dikkatli olması gerekir. Çünkü dijital hâkimiyet, klasik sömürgeciliğin yeni biçimi olarak görülmektedir.
6.3. Martin Heidegger (1889–1976) ve Dünyanın “Kaynak Deposu” hâline gelişi
Martin Heidegger (1889–1976) teknoloji eleştirisinde şunu söyler: Teknoloji dünyayı “hazır bekleyen bir kaynak” olarak çerçeveler. Bu bakış açısı insanı bile bir “girdi” ya da “veri” olarak görmeye başlar. Bu durum YZ çağında tamamen görünür hâle gelmiştir:
-
İnsan davranışı veri olarak toplanıyor,
-
Duygular ölçülebilir tepki hâline geliyor,
-
İlişkiler etkileşim katsayılarına indirgeniyor,
-
Hatta insanın gelecekteki tercihleri bile algoritmalar tarafından tahmin ediliyor.
Heidegger’in uyarısının özünde şu vardır:
Eğer teknolojiye eleştirel bakmazsak, bir süre sonra teknoloji değil, onun dayattığı çerçeve bizi şekillendirir.
Bu düşünceyi Hannah Arendt (1906–1975) tamamlar. İnsanın düşünme ve eyleme kapasitesiyle dünyayı anlamlı kıldığını savunur. Ancak otomasyon sürekli arttığında, insan “animal laborans” adı verilen bir duruma sürüklenir(yalnızca tüketen ve üreten ama düşünmeyen varlık). Bu iki uyarı birleştiğinde YZ çağının en büyük felsefî tehlikesi belirir: İnsan, kendi kurduğu teknolojik düzenin nesnesi hâline gelebilir. Bu nedenle YZ yalnızca teknik bir mesele değil; insanın dünyayla kurduğu ilişkinin doğrudan yeniden tanımlanmasıdır.
7. Türkiye Perspektifi: Düşüncenin Mirası, Teknolojinin Geleceği
Atatürk, henüz 20. yüzyılın başında şunu söylemiştir:
“Medeniyet yolunda başarı, ancak ilim ve fen ile mümkündür.”
7.1. Akademik dönüşüm: Türkiye’nin yeni entelektüel sıçraması
-
İbn Haldun Üniversitesi’nin Yapay Zekâ ve Felsefe Programı, İslam düşüncesi, klasik felsefe ve modern bilişim bilimlerini aynı potada işleyen öncü bir girişimdir.
-
Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent, Koç ve Sabancı gibi üniversiteler, YZ araştırmalarında etik, epistemoloji, veri sosyolojisi ve bilişsel bilimleri entegre etmektedir.
-
TÜBİTAK Yapay Zekâ Enstitüsü, Türkiye’nin teknik üretimi ile felsefi-sosyolojik analiz kapasitesini bir araya getirme potansiyeline sahiptir.
7.2. Etik ve politika: Dijital çağda Cumhuriyet aklı
-
YÖK’ün 2024 Üretken YZ Etik Rehberi, üniversitelerde YZ kullanımını ahlaki, şeffaf ve hesap verebilir ilkelerle düzenler.
-
BTK kamu güvenliği, siber dayanıklılık ve veri bağımsızlığı konusunda insan merkezli düzenlemeler yapmaktadır.
-
TÜBİTAK yerli YZ projeleriyle Türkiye’nin dijital bağımsızlığını desteklemektedir. Bu yaklaşım, Atatürk’ün “bağımsızlık benim karakterimdir” sözünün dijital çağdaki karşılığıdır. Çünkü veri bağımsızlığı olmayan toplumun gerçek anlamda bağımsızlığı da tehlikeye girer.
7.3. Türkiye’nin fırsatı: Miras + Modernlik + Cesaret
Bu üçlü, Türkiye’ye YZ çağında benzersiz bir kimlik kazandırır.
-
Genç nüfus dinamiktir.
-
Bilim geleneği güçlüdür (DTCF, Köy Enstitüleri, TTK, TDK, üniversite reformları).
-
Toplumsal kültür dayanıklıdır.
-
Devlet aklı stratejiktir. Bu nedenle Türkiye, YZ çağında sadece takip eden bir ülke değil, kendi yolunu çizebilen bir ülkedir. Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü, bugün YZ çağının temel yasasıdır. Türkiye bu mirası korudukça, yapay zekanın gölgesinde değil; onun yönünü belirleyen ülkeler arasında yer alacaktır.
8. İnsanlık Nereye Gidecek?
-
Hakikati koruyacak olan makine değil insandır.
-
Adaleti tanımlayacak olan formül değil zihindir.
-
Özgürlüğü savunacak olan veri değil iradedir.
-
Değeri oluşturan kod değil, insanın kendi vicdanıdır.

Değerli, önemli olan paylaşımlarınız için teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil