Yapay Zekânın Duvarı mı, Eşiği mi?
Düşünen Makineler Çağında Türkiye’nin Payı
Lise yıllarında ilk defa “bilgisayar çağındayız” dendiğini duyduğumda bunun ne anlama geldiğini tam bilmezdim ama bir şeyin hızla değiştiğini hissederdim. Bugün aynı hissi yeniden yaşıyorum fakat bu kez karşımızda sadece bir makine değil, düşünmeye başlayan bir sistem var ve biz bu değişimin tam ortasında duruyoruz. Son birkaç yıldır dünyayı konuşmak için kullandığımız kelimeler değişti. Eskiden “internet devrimi” derdik, sonra “mobil çağ” dedik. 2025’e gelirken yeni slogan şu oldu: yapay zekâ çağındayız. Ama bu çağın kendisi kadar, anlatılma biçimi de karmaşık. Bir gün “insanlığın sonu” deniyor, ertesi gün “balon patlıyor” manşetleri atılıyor. Öte yandan Nvidia rekor kırıyor; OpenAI art arda modeller çıkarıyor; bilim insanları “ölçekleme çağı bitti” diyor. Yani tam bir kaotik bileşim. Ben bu tabloya biraz farklı bakmayı öneriyorum. Belki de duvar dediğimiz şey, aslında yeni bir eşiğin ayak sesidir. Asıl soru, bu eşiğin neresinde duracağımızdır.
Balon mu, Altyapı Devrimi mi?
Nvidia’nın 57 milyar dolarlık çeyreklik geliri sık sık “balon” başlığıyla yorumlanıyor. Oysa rakamların arkasında daha basit bir gerçek var: İnsanlık yapay zekâya ciddi para, ciddi umut ve ciddi beklentiler bağlıyor. Yeni nesil GPU mimarileri önceki nesillere göre çok daha hızlı ve verimli. Bu da modellerin daha hızlı çalışmasını, maliyetlerin düşmesini ve az konuşulan dillerin bile daha iyi temsil edilmesini sağlıyor. Türkiye açısından kritik olan, bu gücün kimin elinde ve ne için kullanılacağıdır. “Kaç GPU’muz var?” sorusu önemli olabilir ama asıl mesele, sahip olduğumuz altyapının hangi amaçlarla yönlendirileceğidir.
Ölçekleme Çağı Biterken: Büyüklükten Zekâya
Türkiye’de yapay zekâya uzun süre “uzaktan izleyen” bir konumdan baktık; dünyada ne oluyorsa onu takip ettik. Büyük şirketlerin dev modelleri büyütmek için milyarlarca dolar harcadığı dönemde, çoğu kişi için yapay zekâ neredeyse “ne kadar büyükse o kadar iyidir” algısına sıkışmıştı. Ilya Sutskever’in “ölçekleme çağı bitti” çıkışı işte bu algıyı kökten değiştiriyor: Artık mesele modelin büyüklüğü değil, nasıl düşündüğüdür. GPT-5 ve GPT-5.1 veya Gemini 3 pro gibi modellerin getirdiği muhakeme yetenekleri, yapay zekâyı hızdan çok düşünme kalitesi üzerinden tanımlayan yeni bir dönemin habercisidir. Bu dönüşüm Türkiye için büyük bir fırsat penceresi açmaktadır. Çünkü devasa veri merkezlerine sahip olmadan da verimli yerel modeller geliştirmek mümkün hale geliyor. Yani Türkçe odaklı, daha küçük donanımlarla çalışabilen güçlü modeller üretmek artık hem gerçekçi hem de ulaşılabilir.
Veri Krizi: Ezberden Yaratıcılığa
Son dönemlerde “insan verisi bitti” söylemi sıkça tekrarlanıyor. Bu durumu sadece bir kıtlık olarak görmek eksik olur. Yapay zekâ bugüne kadar insanlığın bıraktığı dijital izleri ezberledi şimdi ise bu izlerin ötesine geçip kendi veri uzayını oluşturmak zorundadır. Sentetik ve yarı-sentetik veri çalışmaları, özellikle Türkçe gibi az kaynaklı dillerde önemli bir fırsat yaratmaktadır. Doğru yönlendirilmezse model çöküşü riski doğar; doğru yönlendirilirse insan bilgisinin daha kapsayıcı ve dengeli temsil edildiği modeller ortaya çıkar.
LeCun’un Kedisi ve “Gerçek Zekâ” Tartışması
Yann LeCun’un “LLM’ler bir kedi kadar bile akıllı değil” eleştirisi bence yanlış anlaşılıyor. LeCun’ın asıl vurgusu şu: Zekâ sadece dil üretmek değildir, fiziksel dünyayı modelleme kapasitesidir. Bu tartışma, Türkiye için güçlü bir kapı aralamaktadır. Çünkü bizim savunma, tarım, lojistik ve şehir güvenliği gibi alanlardaki birikimimiz, fiziksel dünya bilgisini değerli kılan alanlardır. Dil modeli geliştirmek elbette önemlidir ama gerçek kırılma, dünyayı anlamlandırabilen sistemlerde olacaktır.
Ajanik Yapay Zekâ: İş Çalmak Değil, Angaryayı Azaltmak
AI ajanları, yalnızca yanıt veren değil, hedef alıp plan yapan, adım adım görev yürüten ve gerektiğinde başka araçları çağırabilen yapılara dönüştü. Bu dönüşüm, işsizliği değil, işin niteliğini değiştirecek. Tekrarlayan, yorucu, bürokratik işlerin büyük kısmı ajanlara devredilirken; insan karar verme, analiz etme ve iletişim kurma gibi alanlara odaklanabilecek. Ancak burada kritik soru şudur: Bu ajanlar kimin adına çalışacak? Çalışanı destekleyen mi olacak, yoksa sadece denetleyen bir mekanizma mı? Bu sorunun cevabı gelecekte kuracağımız hukuk ve etik çerçevede saklıdır.
Türkiye Perspektifi: Kumru ve Ötesi
Türkiye, yapay zekâ alanında sadece izleyen değildir. Kumru LLM bunun en net örneği. Türkçe verilerle eğitilmiş, maliyet açısından erişilebilir ve performans olarak güçlü bir model. Bunun yanında T3 AI girişimleri, Turkcell’in modelleri ve akademi/özel sektör işbirlikleri giderek daha olgun bir ekosistem oluşturuyor. Ancak “yerli model yaptık” söyleminin ötesine geçmek gerekiyor. Asıl belirleyici olan, bu modellerin kimin tarafından, hangi değerlerle ve hangi toplumsal amaçlarla yönlendirileceği olacaktır.
Duvar Değil, Eşik
Bugün yaşadığımız dönüşüm bir duvar değil, yeni bir eşiktir. Yapay zekâ olgunlaşırken biz de tercihlerimizi yapmak zorundayız. Sadece hazır modellerin tüketicisi de olabiliriz, kendi dilini ve kültürünü merkeze alan bir yaklaşımın öncüleri de. Bu teknoloji daha güçlü makinelerin değil, daha bilinçli ve sorumlu insanların çağına kapı aralayacaktır. Önemli olan o kapının neresinde durduğumuz ya da duracağımızdır.

Yorumlar
Yorum Gönder