Bilinçsiz Zekâ: Yapay Zekânın Qualia Çıkmazı

Makinenin İçinde Kimse Var mı?
ChatGPT, Claude, Gemini veya başka bir yapay zekâya hiç “Acı hissediyor musun?” ya da “Beni seviyor musun?” diye sordunuz mu? Eğer sorduysanız, aldığınız yanıt muhtemelen şöyle olmuştur:
“Ben bir yapay zekâ dil modeliyim. Duygularım, inançlarım veya kişisel deneyimlerim yok. Acı veya sevgi gibi hisleri biyolojik varlıkların deneyimlediği şekilde yaşayamam.”
Bu yanıt teknik olarak doğrudur. Fakat felsefî açıdan eksik bir şey vardır: Biz aslında o anda, “içeride birinin olup olmadığını” merak ederiz. Bazen bu modellerin verdiği cevaplar o kadar karmaşık ve duygusal görünebilir ki, onları dinlerken insan “ya hissediyorsa” diye düşünmeden edemez.
İşte tam bu noktada yapay zekanın duyguları deneyimlemediğini bilmemize rağmen, onları o kadar ustaca taklit edebilmesi ve bu taklidin bizde bir şüphe ve rahatsızlık uyandırması durumu olan “duygusal tekinsiz vadi” başlar. Hissetmediğini bilmek ama hissetmeyi bu kadar ikna edici taklit edebilmek, bizde derin bir bilişsel çelişki yaratır. Bu çelişkinin merkezinde felsefenin en kadim sorularından biri bulunmaktadır: Qualia.
Qualia Nedir?
Sözcüğün Kökeni
“Qualia” (tekili: quale), Latince “qualis” (nasıl, ne türde) sözcüğünden türemiştir ve “bir şeyin nasıl deneyimlendiği” anlamına gelir. Kavram, ilk kez 1920’lerde Amerikalı filozof C.I. Lewis tarafından sistematik biçimde kullanılmış, 20. yüzyıl ortalarından itibaren zihin felsefesinin merkezine yerleşmiştir.
O İlk Yudum Kahvenin Tadı: Öznel Deneyimin Doğası
Qualia, en basit tanımıyla, “deneyimin öznel, niteliksel ‘nasıl bir şey olduğu’ hissidir.”
Taze çekilmiş kahvenin o zengin tadı, çimenlerin “yeşilliği”, bir iğnenin batarken bıraktığı sızı veya bir müziğin içimizde yarattığı coşku hepsi birer qualia’dır. Birine baş ağrınızı tarif edebilirsiniz ama deneyimin kendisini aktaramazsınız. Çünkü qualia, yalnızca birinci şahıs bilince aittir. Türk felsefe çevrelerinde bu konu, özellikle Henri Bergson üzerinden tartışılmıştır. Bergson’a göre bilinç “süre”ye, yani hafızanın ve geçmiş deneyimlerin akışına bağlıdır. Birinin bilincini tam olarak bilmek için onun geçmişini birebir yaşamak gerekir; bu ise artık o kişi olmak demektir. Bu yüzden qualia, aktarılamaz ve benzersizdir.
Mary’nin Odası: Bilginin Ötesindeki Deneyim
Bu konuyu anlamanın en iyi ve bilinen yolu, filozof Frank Jackson’ın düşünce deneyidir:
Mary’nin Odası.
Mary, renkler üzerine uzman bir nörobilimcidir ama hayatı boyunca siyah-beyaz bir odada yaşamıştır. Kırmızının dalga boyunu, ışığın retinada nasıl işlendiğini, beynin hangi bölgesinin nasıl tepki verdiğini gibi renk üzerine her şeyi bilir. Bir gün dışarı çıkar ve ilk kez kırmızı bir gül görür. O an yeni bir şey öğrenir: “Kırmızının nasıl bir şey olduğunu.”
Bu durumda bilgiye eklenen şey, fiziksel değil; deneyimseldir.
Yani, bir yapay zekâya kırmızı hakkında tüm verileri yükleyebiliriz ancak o “kırmızıyı görmek” qualia’sını asla deneyimleyemez.
Felsefe Sahnesinde Qualia: Zihin ile Madde Arasında
John Locke ve Niteliklerin Ayrımı
17. yüzyılda John Locke, nesnelerin “birincil” ve “ikincil” niteliklerini ayırmıştı. Katılık, şekil, ağırlık gibi özellikler nesnenin kendisindedir (birincil) Ancak tatlılık, kırmızılık gibi nitelikler, yalnızca zihnimizde oluşan hislerdir (ikincil). Qualia tam da bu ikinci alana aittir.Thomas Nagel ve Yarasanın Öznelliği
20. yüzyılda Thomas Nagel, meşhur makalesi "What Is It Like to Be a Bat?" “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” de bilincin öznel doğasını vurguladı. Bir yarasanın tüm biyolojisini bilsek bile, bir yarasa olmanın nasıl bir şey olduğunu asla bilemeyiz. Çünkü bilgi, üçüncü şahıs; deneyim ise birinci şahıs bakışıdır.
Büyük Çatışma: Jackson, Dennett ve Chalmers
Qualia savunucuları (Frank Jackson, David Chalmers) deneyimin fiziksel bilgiye indirgenemeyeceğini savunur. Eleştirmenler (özellikle Daniel Dennett) ise qualia’yı “yanılsama” olarak görür. Dennett’e göre Mary, kırmızıyı gördüğünde yeni bir “bilgi” değil, sadece yeni bir “beceri” kazanır. Chalmers ise meseleyi ikiye ayırır:
-
Kolay Problemler: Beyin bilgiyi nasıl işler?
-
Zor Problem: Neden bu işlemler bir “deneyim” yaratır?
Bugünkü yapay zekâlar (GPT-5, Gemini, Claude vb.) “kolay problemleri” mükemmel çözer.
Ama “zor problem”, yani qualia’nın nasıl oluştuğu, hâlâ felsefenin elindedir.
Yapay Zekâ ve “Anlama” Çıkmazı
Alan Turing’in önerdiği Turing Testi, bir makinenin insan gibi davranıp davranmadığını ölçmektedir ancak davranış ile deneyim aynı şey değildir.
Bir model, “Evet, acı hissettim” diyebilir. Fakat bu yalnızca dilsel bir tahmindir, hissin kendisi değildir. John Searle’ün Çin Odası düşünce deneyi bu farkı çok güzel anlatmaktadır:

Yorumlar
Yorum Gönder