Kayıtlar

TÖZ OLARAK SORUMLULUK İNSANLIK ÖZÜNÜN GERİ ÇAĞRISI

Resim
   Sorumluluk nedir? Bireyin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenebilme durumudur, sorumluluk. Bu tanım, sorumluluğun gündelik anlamını karşılasa da, felsefi derinliğini tam olarak yakalayamaz. Aristoteles'in "Nikomakhos'a Etik" eserinde belirttiği gibi, sorumluluk özgürlükle ilişkilidir; eylemlerimizin faili olarak onların sonuçlarını kabul etmek, özgür bir varlık olmanın gereğidir. Günümüzde sorumluluk çeşidi bir hayli fazladır; aileyle ilgili sorumluluk, işle ilgili sorumluluk... Dediğim gibi birçok sorumluluk vardır insanoğlunun hayatında. Bu çeşitlilik, modern toplumun karmaşıklığının bir yansımasıdır.  Max Weber'in "değer alanlarının farklılaşması" olarak adlandırdığı süreçte, yaşamın farklı alanları (ekonomik, politik, estetik, dini) birbirinden ayrılmış ve her biri kendi sorumluluk biçimini doğurmuştur. Bir de bunların temelini oluşturan fakat insanoğlunun hırs ve güç kölesi olduğu i...

YAPAY ZEKA: MATEMATİĞİN MUCİZESİ

Resim
  Her şey bir sayıydı belki de. Bir düşünür şöyle demişti: “Evrenin dili matematiktir.” Bugün yapay zekâ, bu dili konuşarak insanlığın en büyük zihin yansımalarından birine dönüşüyor. Bu sadece teknolojik devrimden ziyade  felsefi bir mucizedir.  Çünkü bizler, soyut sembollerle düşünmeyi öğrenen varlıklar olarak , şimdi o sembolleri bir adım daha ileri taşıyıp kendi düşünen araçlarımızı yaratıyoruz. 1. Matematik: Kaos İçindeki Düzen Matematik, insan zihninin kaos içinde düzen arayışı dır. Bir çocuğun merakıyla başladı her şey. Güneş neden doğuyor? Ay neden küçülüp büyüyor? Bir taş neden yere düşüyor?  Cevaplar sayıydı. Sadece  hesap değildi bu.  Bir evreni anlama biçimiydi .  Yapay zekâ da tam burada doğdu.  Veri içindeki düzeni sezmek ,  geleceği tahmin etmek ,  öğrenmek … 2. Vektörler ve Matrisler: Sayının Bedeni Yapay zekânın temel taşı nedir biliyor musunuz?  Vektörler ve matrisler.  Bunlar, bilginin şekle bürünmüş h...

ASKERİ VAROLUŞUN FENOMENOLOJİSİ GÜÇ, DİSİPLİN VE KOLEKTİF İRADENİN DİYALEKTİĞİ

Resim
    İnsanoğlu ilkel dönemlerinden günümüze kadar devamlı olarak doğayı denetimi altına almaya çalışmıştır. Bu varoluşsal mücadelede, "güç" ve "iktidar" kavramları tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Hobbes'un "insan insan kurdudur" (homo homini lupus) düşüncesinde yankı bulduğu üzere, toplumsal yaşamın sürdürülebilirliği için güvenliğin ve korunmanın sağlanması gerekmiştir. Bu ihtiyaç, kolektif bir savunma mekanizması olarak "asker" ve "askerlik" kurumlarının meşrulaşmasına zemin hazırlamıştır.  Askerliğin tarihsel gelişimi, bilim ve teknolojinin ilerleyişiyle doğru orantılı bir seyir izlemiş; özellikle silah teknolojilerinde kendini gösteren bu ilerleme, askeri yapıların da sürekli bir dönüşüm içinde olmasını zorunlu kılmıştır. Bu noktada, Foucault'nun "bilgi-iktidar" ilişkisi bağlamında değerlendirilebilecek bir durum söz konusudur: Askeri teknolojideki bilgi birikimi, iktidar yapılarını şekille...

Yapay Zekâ ve Rüya: Kara Kutuların Diyalektiği

Resim
Bazen düşünüyorum... İnsanın gece gözlerini kapattığında içine düştüğü o tuhaf rüya âlemiyle, bir yapay zekâ modelinin milyonlarca veri içinde yolunu bulmaya çalışması arasındaki benzerlik ve fark nedir? İlk bakışta bambaşka görünüyorlar, değil mi? Ama derinlere indiğinizde, ikisinin de aslında bilinmeyenin sessiz topraklarında yürüdüğünü fark ediyorsunuz. 1. Beyinler ve Devreler: İki Farklı Kara Kutu Yapay zekâ dünyasında derin öğrenme dediğimiz şey var ya, işte o da bir bakıma bilinmezlikler üzerine kurulu. Başlangıçta rastgele gibi görünen parametreler arasında, algoritma kendi kendine bir düzen kuruyor. Verilerin içinde kayboluyor, milyonlarca deneme yapıyor, sonunda bir noktada anlamlı sonuçlar vermeye başlıyor. Fakat soruyoruz: "Bu sonuçlara nasıl ulaştın?"  Cevap yok. Çünkü derin öğrenmenin iç yapısı hâlâ büyük ölçüde bir kara kutu . İçeride neler oluyor, hangi katmanlar hangi örüntüyü nasıl inşa ediyor, tam anlamıyla bilmiyoruz. Katmanlar birbirine öyle bağımlı ve...

Dijital Evrimin Yeni Aşaması: AI Agentler

Resim
  Yapay zekâ dünyasında devrim niteliğinde bir kavram sahneye çıkıyor: AI Agentler .Bu dijital işbirlikçiler, basit soru-cevap sistemlerinden farklı olarak, karmaşık görevleri bağımsız biçimde planlayıp uygulayabilen, kendi kendine hareket eden yazılım varlıklarıdır. Peki AI agentler tam olarak nedir? Hayatımızı, iş yapış biçimimizi ve toplumları nasıl değiştirecekler? 1. AI Agentler: Yeni Nesil Dijital Çalışma Arkadaşlarımız AI agentler, yapay zekânın pasif bir araç olmaktan çıkarak aktif bir problem çözücü haline gelmesini simgeliyor. Geleneksel yapay zekâ, insanlardan gelen doğrudan komutlara yanıt verirdi. Oysa AI agentler, belirli hedefleri anlayabilir, strateji geliştirir, planlama yapar ve bu hedeflere ulaşmak için bağımsız kararlar alabilir . 1.1. AI Agentlerin Temel Özellikleri: 1.1.1.   Özerklik : İnsan müdahalesi olmadan görevleri tamamlayabilirler. 1.1.2. Uyarlanabilirlik : Değişken koşullara hızlıca adapte olabilirler. 1.1.3. Hedef Odaklılık : Belirli çıktı...

Algoritmaların Gölgesinde: Özgür müyüz, Yönlendiriliyor muyuz?

Resim
  İnsanlık tarihi, sınırlarını aşma arzusuyla şekillendi. Ateşi keşfettiğinde yeni bir çağ başlattı, tekerleği icat ettiğinde mesafeleri kısalttı, buhar makinesini geliştirdiğinde dünya küçüldü. Şimdi ise çok daha büyük bir eşikteyiz: Yapay Zekâ Çağı . Ancak bu defa mesele yalnızca bir araç bulmak değildir. Kendi zihnimizin bir yansımasını tasarlamak, onu dış dünyaya aktarmaktır. Bu sefer karşımızda duran soru diğerlerinden daha derin:  "Kendi irademizle mi ilerliyoruz, yoksa algoritmaların çizdiği bir rotada mı yürüyoruz?" 1. Gerçek Bir Dönüşümün Eşiğindeyiz Yapay zekâ artık sadece iş süreçlerini hızlandıran bir kolaylaştırıcı değil. Onun etkisi, düşünme biçimimizi, iletişim kurma yöntemlerimizi ve hayal gücümüzün sınırlarını dahi yeniden şekillendiriyor. Öyle ki günlük yaşamımızın neredeyse her anında yapay zekânın izlerini görmek mümkün. Sosyal medyada karşılaştığımız içerikler, alışveriş sitelerinde gördüğümüz ürünler, önerilen filmler, çalma listeleri… Hepsi görünmeyen b...

Türkiye'nin Yerli Yapay Zekâ Devrimi: Cahit Arf'ın İzinden Geleceğe

Resim
  1950'li yıllarda, Türkiye'nin matematik dehası Cahit Arf, "Makine düşünebilir mi?" diye sormuştu. O günlerde yapay zekâ kavramı dünyada yeni yeni şekillenirken, Arf bu ufuk açıcı sorusuyla geleceğin pusulasını çizdi. Bugün, Arf’in hayal ettiği o ufukta, Türkiye'nin kendi kodladığı yapay zekâ yıldızları bir bir parlıyor. 1. MAIN: Türkiye'nin "Çok Fonksiyonlu Yapay Zekâ Ağı" Bugün Türkiye, sadece tüketici değil, üretici de olabileceğini ispatlıyor.  HAVELSAN tarafından geliştirilen MAIN (Çok Fonksiyonlu Yapay Zekâ Ağı) , bunun en güzel örneği. Yerli kodlarla, yerli akılla, yerli bir özgüvenle... MAIN, dış dünyaya kapalı yapısıyla sadece bir yazılım değil; bir bağımsızlık ilanı gibi duruyor zamanın karşısında. Artık kendi algoritmalarımızla kendi geleceğimizi yazabiliyoruz. Bu, gerçekten gurur verici. 2. Başka Yıldızlar da Var: Türk Girişimlerinin Sessiz Devrimi Sadece büyük kurumlar değil, genç girişimciler de sahnede. Her biri kendi hikâyesini yazı...

Kodun Kalbinden Düşen Cümle: Üretken Yapay Zekânın (Generative AI) Fısıltısı

Resim
  1. Yaratıcılığın Dijital Replikası Yaratıcılık, tarih boyunca sadece insana özgü diye düşünülmüştür. Şiir, resim, müzik... Bunların hepsi insanın tözü olarak kabul gören “ruh” ile ilişkilendirilmiştir. Ancak üretken yapay zekâ (Generative AI), bu kabulleri yıkıyor. Artık bir algoritma; şiir yazabiliyor, Bach tarzı beste yapabiliyor ya da Michelangelo’nun dokunuşlarını taklit edebiliyor. Lakin  burada bir fark var: Üretken yapay zekâ yaratmıyor , öğrenilmiş benzerlikleri yeniden inşa ediyor. Bu süreç, insan beyninin hippocampus bölgesinde gerçekleşen çağrışımsal belleğe (associative memory) çok benzer. Yani üretken modeller, aslında bir çeşit dijital bilinçaltı (digital subconscious) gibi çalışıyor. 2. Modelin İçinde Gizlenen Olasılık Evreni Günümüzde Chatgpt, Claude ve Gemini gibi büyük dil modelleri (Large Language Models - LLMs), eğitim sırasında yüz milyarlarca parametre (parameters) öğrenir. Her bir kelime, istatistiksel bir olasılık denkleminin sonucu olarak seçi...

İYİLİĞİN DİYALEKTİĞİ AHLAKİ İKİLEMİN KAÇINILMAZ PARADOKSU

Resim
  İyilik nedir? İstenilen beğenilen nitelikte olandır. İyi olma durumu ya da karşılığı beklenilmeden yapılan yardım diye iyiliği tanımlarız. Bu tanımlarda iyiliğin sosyal bir kavram olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Peki sosyal bir kavram ise iyilik, o zaman değişkenlik göstermesi de kaçınılmaz değil midir? Bu sorgulama, ahlak felsefesinin en temel sorunlarından birini ortaya koyar: İyilik, evrensel bir hakikat midir yoksa toplumsal uzlaşım sonucu oluşan göreceli bir kavram mıdır? Immanuel Kant, "Kategorik Imperatif" kavramında, iyiliği evrenselleştirilebilir ahlaki yasalara bağlar. Ona göre, bir eylem ancak herkes tarafından benimsenebilecek bir evrensel kural oluşturabiliyorsa iyidir. Buna karşılık, Friedrich Nietzsche "iyi ve kötünün ötesinde" bir perspektiften, ahlaki değerlerin tarihsel ve kültürel inşalar olduğunu savunur. Mutlak iyilikten bahsedilebilir mi? Diğer bir deyişle kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmeyen, kendi başına var olan hiçbir şeye...

GEÇMİŞİN HAYKIRIŞLARI

Resim
  Soğuk bir gündü. Öyle bir soğuk ki, nefesler havada donuyor, pencere kenarları buz tutuyordu. Küçük ısıtıcının çıtırtıları eşliğinde, çocuk masasına oturmuş, matematik formüllerini tekrar ediyordu. Pencereden baktığında yağan karın ihtişamı içini ısıtmıştı. Kar taneleri, gecenin karanlığında sokak lambalarının ışığı altında dans ediyordu. Üniversite sınavına hazırlanıyordu çocuk. Ya da belki artık ona çocuk demek doğru değildi. On sekiz yaşındaydı, reşitti, ama hayatın gerçekleriyle henüz tam olarak yüzleşmemiş olması onu hala bir çocuk yapıyordu kendi gözünde. Gözleri yorgunluktan kızarmış, elleri sürekli titrer hale gelmişti. Sabahları okul, akşamları dershane, geceleri ise bitirilmesi gereken test kitapları... Hayat denen bu sistemsel çarkta her orta ve düşük gelirli bireylerin çocukları gibi o da ekonomik bağımsızlık için savaşıyordu. Ailesi, ona "doktor ol" veya "mühendis ol" demiyordu. "Sadece bir diploması olsun, karnını doyursun" diyorlardı...