İLİNEKSEL AŞKLAR

İLİNEKSEL AŞKLAR Şehrin varoş bir mahallesinde, gürültülü apartmanın en üst katında, adam bilgisayarının başında oturuyordu. Etrafını kitaplar, eski dergiler, yarısı içilmiş kahve kupaları ve dağınık kağıtlar sarmıştı. Küçük bir gezegeni andıran stüdyo dairesinin karışık kokusunu (biraz küf, biraz fazla kitap, biraz daha fazla yalnızlık) derin bir nefesle içine çekti. Burası onun evreni, sığınağı, bazen de hapishanesiydi. Ekranın mavi ışığı yüzüne vururken, parmaklarını klavyenin üzerinde gezdirdi. Sanal alemin karanlık dehlizlerinde, ilineksel aşklar peşinden koşmaktaydı. Spinoza'nın felsefesinden ödünç aldığı "ilineksel" kavramı, tam da aradığı ilişkileri tanımlıyordu. Özün değil, varoluşun rastlantısallığından doğan, geçici, nedensiz ve belki de anlamsız bağlantılar. Tanışma uygulamasında profilleri tarıyordu. Her bir fotoğrafta kendine göre bir hikâye, bir imkân arıyordu. Bazen yürekli, bazen yüreksiz cümleler kurup duruyordu. "Merhaba, profilinizden çok ...