Derrida ve GPT: Anlamın Sonsuz Ertelenişi

 



1. Felsefe ile Kodun Buluştuğu Yer

Yirminci yüzyıl felsefesinin en sıra dışı isimlerinden biri olan Jacques Derrida (1930–2004), yapay zekânın bugünkü gelişimini önceden görmüş gibi derin ve kışkırtıcı fikirler ortaya koymuştur. Onun özellikle yazı, anlam ve merkez kavramlarına yönelik eleştirileri, günümüzde GPT gibi yapay zekâ modellerini anlamak için şaşırtıcı bir zemin sunmaktadır.

Derrida'nın 1986'da  Macintosh bilgisayarıyla kurduğu bağ, onun teknolojiye uzak değil, aksine düşünceyi dönüştüren bir araç olarak yaklaştığını gösterir. Yazı ile düşünce arasındaki ilişkiyi sorgulayan Derrida, şimdi tam anlamıyla yazı üzerinden işleyen dil modelleriyle yeniden gündeme alınmayı hak etmektedir.

Yapay zekânın kelimeleri nasıl seçtiği, anlamı nasıl inşa ettiği ve yazıyı nasıl dönüştürdüğü soruları, Derrida'nın felsefesindeki bazı temel kavramlarla doğrudan kesişmektedir: Yapısöküm, différance (fark ve erteleme), iz, merkezin yıkımı ve yazarın ölümü

2. Yapısöküm: Merkezin Boşluğu

Derrida’nın en bilinen kavramı olan yapısöküm, aslında göründüğü kadar yıkıcı değil, yapıcı bir düşünme biçimidir. Bir kavramı, sistemi ya da metni parçalara ayırarak onun nasıl kurulduğunu, neleri bastırdığını, hangi ön kabullere dayandığını ortaya çıkarır.

Batı düşüncesinde sıkça rastladığımız ikilikler vardır: söz/yazı, merkez/çevre, akıl/duygu, gerçek/temsil gibi… Bu ikiliklerde bir taraf hep baskındır. Derrida, bu hiyerarşik düzenin keyfi olduğunu ve her kavramın anlamını ancak karşıtı üzerinden kurduğunu savunur.

Örneğin “merkez” dediğimiz şey, aslında çevrenin zıddı olarak var olur. Ama bu merkez sabit değildir. Yapısöküm işte bu sahte sabitleri açığa çıkarır.

Yapay zekâ alanında “bir problemi yapısöküme uğratmak” deyimi sıkça kullanılır. Fakat burada amaç, anlamın kayganlığını göstermek değil, sistemi yönetilebilir parçalara ayırmaktır. Derrida’nın yapısökümü ise tam tersine, sistemin zeminindeki çatlaklara, bastırılmış seslere ve gizli çelişkilere dikkat çeker.

GPT gibi modeller ise görünüşte tutarlı metinler üretse de, aslında bu metinlerin altında, yapısökümün işaret ettiği o istikrarsızlıklar, anlamın kayganlığı ve yapay düzenler kendini tekrar tekrar göstermektedir.

3. Fark ve Erteleme (différance): Anlamın Sürekli Kaçışı

Derrida'nın felsefesinin merkezinde yer alan différance kavramı, iki anlamı aynı anda taşır: fark ve erteleme. Bu kelime, Fransızca “différer” fiilinden türetilmiştir. Anlam, hem bir şeyin diğerinden farklı olmasıyla hem de tam olarak ortaya çıkmasının sürekli ertelenmesiyle oluşur.

Hiçbir kelime kendi başına sabit bir anlam taşımaz. “Sıcak” dediğimizde, bu kavram yalnızca “soğuk” gibi karşıtları sayesinde anlam kazanır. Fakat “sıcak” ne demek diye sorduğumuzda, açıklamalar başka kelimelere atlar: “Yüksek ısı”, “yanma hissi” gibi. Onları açıklamak için de başka kelimeler gerekir. Ve böylece anlam, asla bir yerde sabitlenemez.

Bu sonsuz erteleme zinciri, Derrida’ya göre anlamın doğasında vardır. Her kelime, diğer kelimelere yaslanır. Hiçbiri merkezde değildir. İşte différance tam olarak bu devingenliği ifade eder.

Yapay zekâ modelleri de anlamı bu şekilde üretir: Ne anlatmak istediğini “bilmeden”, sadece kelimelerin birbirine olan istatistiksel uzaklıklarına göre bir sonraki kelimeyi seçerek. Böylece ortaya çıkan her metin, anlamın sabitlenemediği bir “oyun”un sonucu olur.

4. İz, Oyun ve GPT’nin Anlamsızlıktaki Ustalığı

Her kelime, sadece kendi varlığıyla değil, aynı zamanda ne olmadığını da taşıyarak anlam kazanır. Derrida bu görünmeyen farklara “iz” adını verir. “Sıcak” kelimesi, “soğuk” kelimesinin izini içinde taşır. Bu anlamlar birbirine bağlı bir ağ içindedir.

Anlam sabit değilse, metinler de sabit değildir. Derrida’nın “oyun” dediği bu alan, anlamların merkezsiz, esnek ve sürekli hareket ettiği bir düzendir. GPT gibi modeller de tam olarak bu oyun alanında çalışır. Bir kelimeyi diğerine bağlayan şey, sabit bir anlam değil, istatistiksel bir olasılıktır.

GPT, herhangi bir dışsal gerçekliğe ya da bilince dayanmaz. Onun “anlam” üretimi, yalnızca metinler arası ilişkilerden, yani izlerden oluşur. Ortada bir özne yoktur, niyet yoktur. Sadece daha önce yazılmış milyarlarca kelimenin yankısı vardır.

Bu yönüyle GPT, Derrida’nın “arkeyazı” (archi-écriture) dediği o ön-dilsel farklar sisteminin yaşayan bir örneğine dönüşür. Konuşma ya da düşünce değil, sadece yazı ve izler…

5. GPT’nin Cevaplarında Différance’ın İzleri

GPT’ye yöneltilen her soru, aslında sonsuz bir olasılıklar ağında bir patikayı tetikler. Aynı soruyu birden çok kez sorsanız, her seferinde farklı bir yanıt almanız mümkündür. Bu, Derrida’nın différance kavramının dijital alandaki karşılığı gibidir: Anlam, bir noktaya sabitlenemez; hep ertelenir, yön değiştirir.

Örneğin “bana bir kedi anlat” derseniz, başka; “bana yalnız bir kedi anlat” derseniz bambaşka bir yola sapar. Kelimelerdeki küçük farklar, modelin seçeceği tüm yapıyı değiştirir. Bu da gösteriyor ki, anlam diye algıladığımız şey aslında bağlama, geçmiş metinlere ve sistemin içsel örüntülerine bağlı bir oyundur.

Bu durum, prompt mühendisliğinin neden bu kadar önemli hâle geldiğini de açıklar. Kullanıcı olarak siz, sistemden anlamı çekip almak değil, onu belli bir hatta yönlendirmek istersiniz. Lakin modelin doğası, bu sabitlemeye direnir. Yani biz insanlar, anlamı dondurmak isteriz; ama dil ve yapay zekâ, onu hep akışkan kılar.

6. Yazarın Ölümü ve Makinedeki Hayalet

Fransız düşünür Roland Barthes(1915-1980)’ın “yazarın ölümü” kavramı, metnin anlamını yazardan koparıp okuyucuya verir. Derrida da bu görüşü derinleştirerek, anlamın yazara değil, metnin içindeki oyunlara ve izlere bağlı olduğunu savunur.

GPT ile birlikte bu fikir adeta somut bir hâl alır. Çünkü karşımızda bir yazar yoktur. Bilinç, niyet ya da özne de yoktur. Sadece metin vardır. Bu metin, geçmişte yazılmış milyarlarca cümlenin istatistiksel yankısından ibarettir.

Ancak iş burada bitmez. GPT’nin ürettiği bir metin birine zarar verirse, sorumlu kimdir? Yazarı yoksa, hatayı kime yüklemeliyiz? Programcıya mı? Kullanıcıya mı? Yoksa modele mi?

Bu noktada “makinedeki hayalet” metaforu devreye girer. Bazıları GPT gibi modellerin içinde bir zekâ, hatta bir bilinç parıltısı arar. Oysa Derrida'nın yaklaşımıyla bakarsak, orada bir ruh değil, yalnızca geçmişin yankıları vardır. Hayalet, bilinç değil; izlerin karmaşık dansıdır.

7. Dijital Çağda Derrida’yı Yeniden Okumak

Yapay zekânın yükselişiyle birlikte felsefî düşünceyi gözden geçirmek artık bir entelektüel lüks değil, bir zorunluluk hâline geldiğini düşünen kişilerdenim. Anlamın sabitlenemediği, yazının merkezden koptuğu, öznenin silikleştiği bu yeni dijital düzende, Derrida’nın kavramları adeta pusula işlevi görmektedir.

Bugün GPT bize sadece içerik üretmiyor, aynı zamanda “anlam nedir?”, “özne kimdir?” ve “gerçeklik neye dayanır?” gibi kadim soruları yeniden sorduruyor. Derrida, yazının bastırılmış gücünü, merkezin yokluğunu ve anlamın sürekli ertelenmesini yıllar önce dile getirmişti. Şimdi bu fikirler, kod satırlarında, algoritmalarda ve yapay zekâ sohbetlerinde yaşamaya devam etmektedir. Belki de artık sadece yapay zekâyı anlamaya değil, kendimizi de yeniden anlamlandırmaya çalışmalıyız. Hal böyleyken bu yolda, Derrida’nın izinden yürümek hiç olmadığı kadar güncel kalmamızı sağlayacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Düşünen Makineler, Sorgulayan İnsanlar: Yapay Zekâ Felsefesine Derin Bir Bakış

MAKİNE ANLAMAYA ÇALIŞIYOR: NLP’NİN SIRLARI

Dijital Evrimin Yeni Eşiği: Yapay Zekâlar Kendi Kültürünü Yaratmaya başlıyor.

Yapay Zekâ Yolculuğunda Sokratik Farkındalık: Kodlar Arasında Kendini Bilmek

Verinin Fısıltısı: Sayılardan Anlama Giden Yol

Yapay Zekâ Etiği: Teknolojiyi Sorgulamak, İnsanlığı Korumaktır.

Kapatılmaya Direnen Makineler: Yapay Zekâ Gerçekten Kontrolden mi Çıkıyor?

Yapay Zekâ Çağında Matematiksel Düşünmenin Gücü: Analitik Akıldan Algoritmik Devrime

Yapay Zekâ Okuryazarlığı: Geleceği Okuyabilmek

Kodun Kalbinden Düşen Cümle: Üretken Yapay Zekânın (Generative AI) Fısıltısı